Eğitimin emek ve sermayeyle birlikte büyüme modellerinin önemli bir bileşeni olduğunu hatırlatan Türeli; “Türkiye'nin en büyük zenginliklerinden biri genç ve dinamik bir nüfusa sahip olması; bu, Türkiye açısından önemli bir avantaj. Bu, nüfusa yeterli ve kaliteli bir eğitim verebildiğiniz zaman avantaj hâline dönüşüyor; bunu sağlayamadığınız zaman ne yazık ki bu, bir dezavantaja dönüşüyor. Eğitim, kalkınmanın en önemli unsurlarından birisi. Geçmişte büyüme modellerinde emek ve sermaye vardı, artık eğitim yani beşerî sermaye de büyüme modellerine dâhil ediliyor. Emeğe ne kadar kaliteli bir eğitim verebildiğiniz, ekonominin büyümesi ve verimliliğinin artması açısından çok önemli bir gösterge. Eğitim-istihdam piyasası ilişkisi de eğitimin kendi içinde genel eğitim ve mesleki eğitim açısından nasıl bölündüğü konusunda büyük önem arz ediyor. Bu, aynı zamanda eğittiğimiz gençlerimizin, istihdam piyasasında nasıl iş bulacakları ve yer bulacakları açısından da önemli.” dedi.
Ortalama eğitim süresi açısından OECD'nin gerisindeyiz.
Türeli, eğitim alanında OECD ülkeleri ile Türkiye’yi kıyaslayarak birçok konuda OECD’nin gerisinde olduğumuzu vurguladı. Türeli yaptığı değerlendirmede; “Türkiye ve OECD ülkeleri arasında bu uluslararası karşılaştırmaları yapıyoruz. Bunlar önemli karşılaştırmalar yıllar itibariyle özellikle de nicelik açısından yapılıyor. Biz bir yere giderken dünyanın da nereye gittiğini görmemiz lazım. Burada baktığımızda OECD'nin 2024 Bir Bakışta Eğitim Raporu'nda da gördüğümüz şu: Ortalama eğitim süresi açısından OECD'nin gerisindeyiz. Okul öncesi ve ilkokul eğitiminde OECD'nin gerisindeyiz. Ortaöğretimde biraz yakınsıyoruz ama biraz altında kalıyoruz ve istihdam piyasasına girişte de gene OECD'nin gerisindeyiz. Bu, hem okuyan çocuklarımız hem bunun maliyetini üstlenen aileler hem de öğretmenlerimiz açısından geçerli. OECD'de en kıdemli öğretmen ile yeni işe başlayan bir öğretmen arasında yüzde 60-65 civarında bir maaş farkı varken bizde sadece yüzde 9. Aslında yukarıya doğru bir gidiş, zaman içinde kıdeme dayalı bir artış olması gerekirken olmuyor. Emekli de olmak istemiyorlar çünkü emekli olduklarında da maaşları ciddi anlamda düşüyor.” ifadelerini kullandı.
Eğitimin yatırımlar içindeki payı azalıyor!
AKP’li yıllarda kamu eğitim sisteminde ciddi bir çöküş olduğuna dikkat çeken Türeli; “Kamu eğitim sisteminde eğitimde fırsat eşitliği çok önemli olmuştur. Yetenekli, zeki, çalışkan çocuklarımız, gençlerimiz azimleriyle en tepelere kadar çıkabilmiştir ama ne yazık ki son dönemlerde, özellikle AKP'li yıllarda kamu eğitim sisteminde ciddi bir çöküş var. Bakın, nüfusun devamlı arttığını düşündüğümüzde millî gelirden ayrılan kaynaklar azalıyor. Fiziki altyapıda yetersizlik, dershaneler, dersliklerin durumu ortadayken, en son temizlik ve beslenme sorunu gündeme geldi. Bunlar ciddi problemler, bunların aşılması gerekiyor. İki rakam vereyim: Mesela, kamu eğitim yatırımlarının kamu yatırımları içindeki payı 2002'de yüzde 12,3'müş, 2023'te yüzde 10,4'e gerilemiş. Kamu eğitim yatırımlarının millî gelir içindeki payı binde 5,9'muş, binde 3,8'e düşmüş. Hem düşmüş hem zaten çok düşük rakamlar bunlar çünkü eğitime özel olarak bir kaynak aktarılması gerekiyor. Eğitim lokomotif bir sektör; büyüme hızını artıracak, ülkede bütün dengeleri düzeltecek bir yapı, sektör. Kamuda düşmüş ama toplam açısından da bir baktım, acaba kamudaki düşüş özel kesim tarafından telafi ediliyor mu? Toplam eğitim yatırımlarının toplam yatırımlar içindeki payı da 2002'de yüzde 4'müş, 2023'te yüzde 3,1'e düşmüş yani eğitimin yatırımlar içindeki payı azalıyor.” değerlendirmelerinde bulundu.
Bugün okula giden her 3 çocuğumuzdan 1’i okula aç gidiyor!
Türeli, konuşmasının devamında okullarda bir öğün ücretsiz beslenme yardımı yapılması gerektiğini vurguladı. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılı ile bugünü kıyaslayan Türeli; “Millî Eğitim bütçesinin de millî gelir içindeki payı 2002'de yüzde 2,13'müş, 2023'te 2,17; neredeyse yerinde saymış. Biliyorsunuz, bugün sabah Bakanlık bütçesine başlarken çocuklarımıza okulda bir öğün ücretsiz beslenme yardımı yapılması konusunu konuştuk. Millî Eğitim Bakanlığının 1 trilyon 450 milyar liralık bir bütçesi var. Aldığınız fiyata göre değişir ama 70 lira üzerinden bir hesap yapsak 190 milyar liralık bir para tutar bu. Bu, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin sadece yüzde 11,6’sı. Bunu yapma zorunluluğumuz var, buna mecburuz; bugün okula giden her 3 çocuğumuzdan 1’i okula aç gidiyor. Böyle bir şeye nasıl izin verebiliriz? Her 5 çocuğumuzdan 1’i bütün gün okulda hiçbir şey yemeden eğitimine devam ediyor.” ifadelerini kullandı.
Atanamayan öğretmenlerin sayısı 1 milyonu aştı ve hâlâ devam ediyor, yakında 1,5 milyona çıkacak.
Atanamayan öğretmenlerin sayısının 1 milyonu aştığını ve bu sorunun çözülmesi gerektiğini vurgulayan Türeli; “Öğretmen atamaları da önemli bir konu çünkü işin bir tarafta fiziki altyapı boyutu var; diğer taraftan, onları eğitecek öğretmen boyutu var. Atanamayan öğretmenlerin sayısı 1 milyonu aştı ve hâlâ devam ediyor, yakında 1,5 milyona çıkacak. Bu sorunu nasıl çözeceğiz? Sendikaların da yaptığı birtakım hesaplamalar var ama norm kadro açığı açısından 90 bin ile 100 bin arasında bir öğretmen ihtiyacı olduğu konuşuluyor. Bu atamaları bir an önce yapmak gerekiyor. 20 bin öğretmen ataması yetmez. İnsanların eğitim gördüğü alanda çalışmak istemesinden daha doğal ne olabilir? Ben değişik yerlerde, öğretmenlik okumuş, öğretmenlik yapmak isteyen gençlerimizle karşılaşıyorum; örneğin, gidiyorum, bir süpermarkete, kasiyer "Ben öğretmenim ama atamamız olmadığı için buralarda çalışıyoruz." diyor. Her yerde inanın böyle, siz de biliyorsunuz bunları; bu sorunların çözülmesi gerekiyor.” detaylarını aktardı.
Türkiye'de eğitim gören, hatta bir süre Türkiye'de çalışmaya başlayan gençlerimiz gidiyor.
Cumhuriyetin en çok önem verdiği projelerden birinin “eğitim” olduğunu söyleyen Türeli; “Beyin göçü konusu Türkiye açısından en önemli konulardan birisi. Yıllardan beri özellikle yurt dışında eğitim gören, lisans eğitimine ya da yüksek lisans eğitimine giden gençlerin hemen hiçbiri gelmiyor. Millî Eğitim Bakanlığı bursuyla giden çocuklardan geri dönen çok az. Rakamlar var elimizde. Şimdi iş değişti, Türkiye'de eğitim gören, hatta bir süre Türkiye'de çalışan gençlerimiz gidiyor. Yurt dışına gidiyorlar, Hollanda'ya gidiyorlar; bakın, bütün yazılımcılar son dönemde Hollanda'ya, Almanya'ya, Amerika'ya gidiyorlar. Türkiye, beyinlerini kaybediyor. Cumhuriyetin en önemli projelerinden birisi, en çok önem verdiği işlerden birisi eğitimdi. İnsan gücünü kaybetmiş o fakir cumhuriyet, o parlak çocukları, alanında yetenekli çocukları tespit etmiş, yurt dışına göndermiş ve sonra hepsi Türkiye'ye dönüp bu ülkenin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Bugün biz beyin göçünü durdurmak, hatta tersine beyin göçüyle o gençlerimizin gelmesi, dünyanın her yerinden her alanda çalışacak insanların dönmesi için gerekli fiziki altyapı ve maddi imkânları sağlamak zorundayız. Türkiye ancak bu şekilde dünyayla rekabet edebilir. İnsan gücüne dayalı bir gelişme var. Yapay zekâ var, yapay zekânın da gittikçe hayatın birçok alanında yer aldığını ama bir taraftan da şunu daha açık ve net olarak görüyoruz: İnsan unsuru önemli; o yapay zekâyı yaratan, o teknolojide sıçramayı yapanlar da insanlar. Bu anlamda eğitimin önemi çok fazla.” dedi.
Türeli sözlerini bitirirken eğitime ayrılan kaynakların yetersiz olduğunu vurgulayarak “Ezcümle olarak söyleyeyim: Eğitime ayrılan kaynakların yetersiz olduğunu görüyoruz; eğitim alanında çok fazla sorun var, bu sorunların çözülmediğini ve bunların birikerek bir kartopu misali daha büyük sorunlara yol açtığını görüyoruz. Bu sorunların bir an önce çözülmesi gerektiğini düşünüyorum.” değerlendirmesini yaptı.